
Ağustos ayında, dünyaca ünlü illüstratör ve resimli kitap sanatçısı Valerio Vidali’yi Shhhbooks ev sahipliğinde İstanbul’da ağırlıyoruz. Şiirsel görsel dili ve duygusal katmanlarla örülü anlatılarıyla tanınan Vidali’nin eserleri, çocuk edebiyatının geleneksel sınırlarını ustalıkla aşıyor. Onun kitapları sadece okunmak için değil; durup hissetmek, oyalanmak ve derinleşmek için var.
Atölye başlamadan önce kendisiyle yaratıcılık süreci, çağdaş illüstrasyonun dönüşen dünyası ve görsellerin sessiz ama güçlü dili üzerine sohbet ettik. Cevapları, bize bir resimli kitabın yalnızca ne anlatabileceğini değil, aynı zamanda ne hissettirebileceğini de yeniden düşündürüyor.
1. Merhaba sevgili Valerio! Sessizlikle ne yaparsın?
Beyaz alanın ve söylenmeyenin çizimlerinde nasıl bir yeri var?
Düşünmem gereken her şey için sessizliği tercih ederim.
Çalışırken müzik, eski filmler veya podcastler dinliyorum ama bunu genelde ancak projenin son aşamalarında yaparım — tüm önemli kararları çoktan verdikten sonra.
Bir resimli kitapta sessizlik, okuyucunun nefes aldığı alandır. Duygunun büyümesi için gereken boşluk orada saklıdır.

2. Bir kitap resimle mi başlar, yoksa bir duyguyla mı?
Genellikle çalışmaların nasıl başlar?
Her kitap farklıdır, çalışma süreci de öyle. Ama benim için neredeyse her zaman hikâyenin uyandırdığı duyguyla başlar.
Duygu, projenin ruhudur. Oradan yola çıkar, etrafını örersin: renk paleti, karakter tasarımı, kompozisyon, sayfa akışı, format, üslup… Tüm bu kararlar, aslında inşa ettiğin evin tuğlaları, kirişleri, pencereleri, kapıları ve çatısıdır.
Evin uyumlu hissedip hissetmediği, ne kadar sağlam ördüğüne bağlıdır — ama içinde duygu olduğu sürece, o ev her zaman ziyaret etmeye değer bir yer olacaktır.
3. Bir çocuk kitabı “çocuksu” olmak zorunda mı?
Hem çocuklara hem yetişkinlere aynı anda nasıl hitap ediyorsun?
Bir çocuk kitabı ulaşılabilir, dürüst ve duygusal olarak samimi olmalı.
Bence bu üç özelliğin — en azından ikisi — tüm iyi edebiyat için geçerli.
Birçok yetişkin, görüntülere gerçekten bakmayı ve onları okumayı zamanla unutuyor. Çocukken bunu doğal biçimde yaparız: yüzlerde duyguları okur, şekillerden hikâyeler uydurur, bir renk veya jest içinde tüm bir dünyayı hissederiz.
Ama büyüdükçe kelimelere, mantığa ve hıza öncelik vermeyi öğreniyoruz. Görsellere gereken zamanı ve alanı tanımayı bırakıyoruz.
İyi bir resimli kitap — özellikle çocuklar için olan — yetişkinlere de yeniden görmeyi öğretir. Onları yavaşlamaya ve o içsel, sezgisel görsel dili yeniden hatırlamaya davet eder.
4. Tarzının dönüştüğü zamanlar var mı? Neden?
Kesinlikle değişti, hem de birçok kez. Ve eminim yaş aldıkça değişmeye devam edecek.
Neden mi? Çünkü yaşıyorum, sıkılıyorum, ilgi alanlarım değişiyor, yeni şeyler öğreniyorum, bazı şeyleri de unutuyorum.

5. “Peşinde olduğun şey hikaye mi, yoksa bir duygu mu?”
Görsel hikaye anlatıcılığının kalbinde ne yatıyor?
Bir illüstratör olarak, önce metne hizmet ediyorum.
Hikayeyi içselleştirmem, ona aşık olmam, sindirmem ve sonra kendi sesimle yeniden yaratmam gerekiyor.
Yazar olarak ise, peşinden gittiğim şey tamamen süreçte aldığım keyif — beni projeye âşık eden şey.
Bu, anlatının ritmindeki o ince oyun olabilir ya da ellerimle üretmenin mekanik ama büyüleyici keyfi…
Her ne olursa olsun, sonuç ancak yürek ve hisle yapıldığında gerçekten tatmin edici olur.

6. Atölyende ne bulmayı umuyorsun?
Yeni seslerle çalışmak seni heyecanlandırıyor mu?
Atölye, hem kendin hem de işin hakkında yeni şeyler keşfetme şansıdır.
Başka insanlar ayna olabilir, ilham kaynağı olabilir, öğretmen olabilir.
İllüstrasyon çoğunlukla yalnız yapılan bir iş, bu yüzden böyle buluşma anlarını özellikle aramak önemli.
İşini gösterirsin, deneyimlerini ve yaratıcı mücadelelerini paylaşırsın, başkalarının kendi zorluklarıyla nasıl yüzleştiğini ve bunların üstesinden nasıl geldiğini görürsün.
Üstelik, türlü türlü ilginç ve güzel insanla tanışırsın.
7. Bir kitap ne zaman sadece kitap olmaktan çıkar?
Resimli kitapların diğer sanat formlarıyla nasıl buluştuğunu düşünüyorsun?
Bence bir kitap, okuyucunun içinde bir yere dokunduğunda, sadece kitap olmaktan çıkar.
Kendi kimliğimizin, zevkimizin ve duygusal hafızamızın bir parçası haline gelir.
Hepimiz milyarlarca parçadan oluşan birer yapboz gibiyiz ve o parçaların pek çoğu — hatırlasak da hatırlamasak da — sevdiğimiz kitaplardan oluşuyor.
Aslında tüm sanat formları için aynısı geçerli.
Sanat, ancak bir insanın içinde yankı bulduğunda, içimizde sessiz ama kalıcı bir şeye dokunduğunda gerçek anlamını bulur.
Değerli sohbetin için teşekkür ederiz! İstanbul’daki atölyemizde görüşmek üzere!